13 Eylül 2009 Pazar

Eşekten hayat dersi

Eşşekten Hayat Dersi
Eşşekten hayat dersi olur mu hiç demeyin..

İnanın… Oluyor..

Hatta ummadık taş her zaman baş yarar misali; önemsemediğiniz pek çok şey ve pek çok kişi hayatınızın herhangi bir kesitinde size önemli bir ders verebiliyor…Ssadece bakmak,görmek ve önemsemek yeterli.

Bir çiftçinin eşeği birgün bir hendeğe düşmüştü. Çiftçi, onu oradan kurtarabilmek için ne yapması gerektiğini kara kara düşünürken, hayvancağız da sürekli acı çekiyor ve inliyordu.

Sonunda çiftçi kararını verdi:

"Bu eşek çok acı çekiyor ve üstelik de çok yaşlı" dedi.

"Onu kurtarmak için saatlerce ter dökmeye değmez. Nasıl olsa ölecek... Ben şimdi, üstüne kürek kürek toprak atarım, hem eşeğimi gömmüş olurum, hem de tehlike oluşturan bu hendeği kapatmış olurum..."

Sonra da komşularına, küreklerini alıp, kendisine yardım için gelmelerini söyledi. Tüm mahalle halkı, dibinde eşeğin can çekişmekte olduğu hendeğe kürek kürek toprak atmaya başladı.

Üzerine sürekli olarak toprak atıldığını gören eşek, yürek parçalarcasına bir sesle bağırmaya başladı ve fakat bir süre sonra sesi duyulmaz oldu.

Çiftçi, eşeğin öldüğünü ve üzerinin toprakla kapanmış olduğunu sanarak hendeğin kenarına gitti, aşağı baktı.

Ve gördükleri karşısında bir anda dondu kaldı.

Eşek, kürek dolusu her toprak atılışından sonra silkiniyor, sırtındaki toprağı aşağı fırlatıyor ve sonra da öç alırcasına bir hırsla yerdeki toprağı ayaklarıyla eziyordu.

Hendeğin çevresindeki tüm mahalle halkının her toprak atışında ise, sırtından silkeleyip ezdiği toprağın üzerinde biraz daha, biraz daha yükseliyordu.

Hendek dolarken eşeğin ise yukarı doğru çıkmakta olduğunu gören mahalleliler, önce şaşırdılar. Fakat kısa bir süre bu şaşkınlıkları, derin bir utanca dönüştü.

Çünkü hendeğe attıkları her kürek dolusu toprağı ezen eşeğin, çukurluğu önemli ölçüde kapatılan hendeğin ağzına kadar geldiğini ve şimdi de o kocaman gözleriyle kendileriyle baktığının ayırdına vardılar.

Eşek tüm gücünü toparlayarak bir atılım yaptı ve hızla sıçrayarak hendekten çıkmayı başardı.

Kendisini hendeğin dibine gömmek için üzerine kürekler dolusu toprak atan tüm mahalle halkına eşeğin verdiği iki ders vardı:

1. Yaşamımızda, pek uzağımızda olmayan kişiler bile üzerimize çamur atabilirler.

Bir omuz silkmesiyle bu çamurları üzerimizden atabilir ve hatta bu çamurları ayaklarımız altında ezebiliriz.

Bu davranışımız bizi, daha da yükseltecektir.

2. Karşılaştığımız her sorun, yukarı çıkabilmemiz için önümüze gelmiş bir basamaktır.

En umutsuz anlarımızdan bile, en derin hendeklerden bile ancak, onlar karşısında teslim olmayarak, onlara karşı direnerek kurtulabiliriz.. Sevgiyle …..



5 Eylül 2009 Cumartesi

Köpeklerin ilk ehlileştiren Çin mi? Yoksa Türk bölgesi olan URUMçi mi? URUMcuklular URUMiye ve URUMeliyle alakası var mı? Yangzı nehri URUMçi'de , yani Türk bölgesi ,Yamgzı dünyanın en uzun 3. nehiri , Yazgı nehrine Çinliler şimdi başka şey diyor.

Share/Save/Bookmark

 
Köpeklerin ataları olan kurtların ilk defa 16 bin yıl önce Çin'in Yangzı nehrinin güneyinde evcilleştirildiği bildirildi.
Yangzı resmen türk ismi, yangzı ırmağı eski göktürk ve uygur toprakları bugün haritada çin sınırları (işgal altındadır) içine olabilir ama köpeklerin kurtların evcilleştirildiği tarihte oralarda türk devletleri ve türkler vardı.

ANKARA (A.A) - Köpeklerin ataları olan kurtların ilk defa 16 bin yıl önce Çin'in Yangzı nehrinin güneyinde evcilleştirildiği bildirildi.

Köpek ve kurt türlerinin genleri incelenerek yapılan araştırmayla köpeklerin ana vatanının Çin'in Yangzı nehrinin güneyi olduğu belirlendi.

İsveç Kraliyet Teknoloji Enstitüsünden Peter Savolainen ve meslektaşlarının yaptığı araştırmada, Yangzı nehrinin güneyindeki köpek türlerinin, Avrupa ve Afrika türlerine kıyasla daha fazla rastlantısal mutasyonlar içeren DNA çeşitliliğine sahip olduğu ve köpeklerin atası olan kurtların ilk defa 16 bin yıl önce bu bölgede evcilleştirildiği ifade edildi.

Dünya genelinde 1500 köpek ve 40 kurt türünün DNA'sını ve genlerindeki değişkenliği inceleyen bilim adamları, bu türler arasından 8 kurt ve 169 köpek türünün de mitokondrial DNA'sını tümüyle çözdü. Dişiler tarafından değişmeden nesilden nesile aktarılan mitokondrial DNA'lar köpek popülasyonunun ilk evrelerindeki çeşitliliğini saptamayı sağladı.

Araştırma, köpeklerin gen havuzunun 10 ana haplogruptan (genetik dal) oluştuğunu ve bu 10 haplogrubun genetik özelliğini taşıyan örneklerin ise sadece Yangzı nehrinin güneyindeki köpeklerde bulunduğunu gösterdi.

Yangtze River

From Wikipedia, the free encyclopedia

Jump to: navigation, search
Yangtze River

The course of the Yangtze River through China
Basin countries China
Length 6,380 km (3,960 mi)[1]
Source elevation 5,042 m (16,540 ft)
Avg. discharge 31,900 m³/s (1,127,000 ft³/s)
Basin area 1,800,000 km2 (690,000 sq mi)
This article contains Chinese text. Without proper rendering support, you may see question marks, boxes, or other symbols instead of Chinese characters.

The Yangtze River, or Chang Jiang (simplified Chinese: ; traditional Chinese: ; pinyin: Cháng Jiāng), Tibetan: 'Bri-chu, is the longest river in China and Asia, and the third-longest in the world, after the Nile in Africa and the Amazon in South America.

The river is about 6,385 km long (3915 mi) and flows from its source in Qinghai Province, eastwards into the East China Sea at Shanghai. It acts as a dividing line between North and South China, although geographers generally consider the Qinling-Huai River line to be the official line of geographical division. As the largest river in the region, the Yangtze is historically, culturally, and economically important to China. One of the dams on the river, the Three Gorges Dam, is the largest hydro-electric power station in the world.[2] The section of the river flowing through deep gorges in Yunnan province is part of the Three Parallel Rivers of Yunnan Protected Areas: a UNESCO World Heritage Site.

The name Yangtze River, as well as various similar names such as Yangtse River, Yangzi River, Yangtze Kiang, etc., is derived from Yangzi Jiang (simplified Chinese: ; traditional Chinese: ; pinyin: Yángzǐ Jiāng) Chinese-YangZiJiang.ogg listen , which, beginning in the Sui Dynasty, was the Chinese name for the river in its lower reaches, specifically, the stretch between Yangzhou (扬州) and Zhenjiang (镇江). The name comes from the ancient ferry crossing Yangzi Jin (扬子津, meaning "Yangzi Crossing"). From the Ming Dynasty, the name was sometimes written 洋子 (yángzĭ). Because it was the name first heard by missionaries and traders, this name was applied in English to the whole river. In Chinese, Yangzi Jiang is considered a historical or poetic name for the river. The modern Chinese name, Chang Jiang (长江/長江 Cháng Jiāng), literally means "long 'Jiang'" (Jiang is the classical Chinese of Yangtze, but now it means river) and may sometimes also be used in English. It is also known to many as the 'Main Street' of China.

Like many rivers, the river is known by different names over its course. At its source, it is called in Chinese the Dangqu (当曲, from the Tibetan for "marsh river"). Downstream, it is called the Tuotuo River (沱沱河) and then the Tongtian River (通天河, literally "river passing through heaven"). Where it runs through deep gorges parallel to the Mekong and the Salween before emerging onto the plains of Sichuan, it is known as the Jinsha River (金沙江 Jīnshā Jiāng, literally "golden sands river").

The first turn of the Yangtze at Shigu (石鼓), Yunnan Province, where the river turns 180 degrees from south- to north-bound.
Yangtze watershed

The Yangtze was earlier known to the Chinese as simply Jiang (江 Jiāng), which has become a generic name meaning "river", or the Da Jiang (大江 Dà Jiāng, literally "great river"). The Tibetan name for the river is Drichu (Tibetan: འབྲི་ཆུ་[3]; Wylie: 'bri chu, lit. "river of the female yak"). The Yangtze is sometimes referred to as the Golden Waterway.

30 Ağustos 2009 Pazar

Eşekli Nasreddin Hoca resimleri Karikatür müzesinde


“Nef’i diliyle uğradı hakkın belasına/ Gökten nazire indi siham-ı kazasına” diyen zihniyet, Karikatür ve Mizah Müzesi’nin kapısına kilidi asmıştır. Müzenin kuruluşuna öncülük eden ve karikatür müzeciliğinin gelişmesine katkı ve destek sağlayan Karikatürcüler Derneği de o dönemin koşulları doğrultusunda kapatılmıştır. Raşit Yakalı’nın anlattığına göre müzedeki eserler, kitaplar, demirbaşlar alınır. Turhan Selçuk’un temin ettiği bir kamyona yüklenir ve sanatçı Sema Ündeğer’in atölyesinde saklanır. Müze heyecanı ya da serüveni ancak 5 yıl sürmüştür.

Aradan 5 yıl daha geçer. 1985 yılında karikatürcüler derneklerini yeniden kurarlar.(16) Türkiye’de Siyaset yeniden şekillenmeye başlamıştır. Karikatürcüler ise müzelerini istemektedirler. Konuyu sürekli gündemlerinde tutarlar. Müzelerini yeniden açmak için umutlarını ve sabırlarını yitirmezler. 1988 yılına gelindiğinde bu çabalar daha da hızlanır. (17) Karikatürcüler Derneğinin girişimleri ve o dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan’ın konuya olumlu bakması üzerine yeniden yer aranmaya başlanır. 1945 Yılından sonra İstanbul Belediye Müzesi olarak kullanılan Gazanfer Ağa Medresesi, Belediye Müzesi Yıldız Sarayına taşındığından Karikatür Ve Mizah Müzesi olarak tahsis edilir. (18)

Karikatür Ve Mizah Müzesi 1988 yılında yeni yerine taşınır. Taşınma sonrasında medrese ve eklentileri yeniden onarılmış, bazı bölümleri aslına uygun şekilde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Müze 1988 yılında yeniden faaliyete geçer. Resmi açılış ise 27.Şubat.1989 tarihinde yapılır.


Karikatür Ve Mizah Müzesi sosyal ve siyasal tarihimize, olayları mizah ve çizgi perspektifi ile yorumlayan sanatçıların gözüyle bakışı, bu bakışın en açık belgeleri niteliğinde olan bir kültür birikimini yok olmaktan kurtarmakta, korumakta ve arşivlemektedir.
Müzecilik işlevinin yanı sıra, bu belge ve bilgileri çeşitli etkinliklerle günümüze yansıtmaktadır. Ayrıca, diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iletişim kurulmakta Karikatür ve Mizah Müzesi’nde, dünya karikatür sanatının ünlü isimleri kişisel ya da karma sergilerle sanatseverlere ve halkımıza tanıtılmaktadır.Karikatür Ve Mizah Müzesi’nde ayrıca aramızdan ayrılan sanatçıların kişisel eşyaları da sergilenmektedir.
Sergi salonlarında, iki sürekli sergi vardır.
Birincisi, Türk karikatür tarihini ve gelişimini yansıtan eserlerden oluşuyor. 


İkincisi ise dünya sanatçılarının Nasrettin Hoca yorumlarından oluşuyor.



Yorumlar Hasan Fazlıç ( Yugoslavya ) ve Sinchinov Evg (Rusya) tarafından hazırlanmıştır.
Sergi salonlarında “seramik veya heykel karikatür” örnekleri özgün eserlerle

"Türk Mizah Basını ve Merzifon" İlk mizah dergisi Diyojen'in ilk resmi "eşek kulaklı Teodor Kasap"


"Türk Mizah Basını ve Merzifon"

Mizah basını logoları1860, Batılı anlamda ilk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval'in yayımlandığı tarihtir. Yine Batı örneği ilk mizah gazetesi DİYOJEN ise bu tarihten tam 10 yıl sonra, 1870'de İstanbul'da okurları ile tanışır.

Peki, Trabzon'da basının tarihsel gelişimi nasıldır? Bu gelişme içinde mizah gazetelerimizin durumu nedir?
Mizah olgusunun insan yaşamında vazgeçilmez bir yeri olduğu inkâr edilemez. Ciddiyet kadar, mizahın da vazgeçilmezliği anot - katot kutuplar gibidir Biri, diğeri olmadan değer taşımaz da ondan...

Ulusal basın içinde mizahımızın tarihsel gelişimini incelerken kaynak azlığı gibi zorlukları aşmak kolay olmadı. Hele bu konu Trabzon için bambaşka güçlükler ve de yokluklarla dolu. Buna karşın yine de bulabildiğimiz kaynaklardan yarına ışık tutabilecek bir dosya hazırlayabildik. Bu noktada özellikle Trabzon basını üzerindeki titiz incelemelerini yıllardır sürdüren Sayın Arslan Pulathaneli'den, dergimizde yayımlanacak bu yazı konusunda ilgi ve yardım gördüğümüzü teşekkürlerimizle bildirmek istiyoruz. Buna karşın yine de eksiklerimiz olabilir. Bunlar, daha sonraki araştırmalarda giderilirse elbette sevinç duyarız.

KIYI


Mizah Basınımız Ve Trabzon'da Karikatür

Hikmet Aksoy

Osmanlı Devleti 1839'da ilan ettiği Tanzimat Fermanı ile 'Batılı sistem'e geçerken, yönetimsel ve sosyal alandaki değişimleri de resmen kabul etmiş bulunuyordu. Bu, 'yenilikler'e açılan bir kapı idi o zamanki toplumsal yapı için... Nitekim basın alanında da pek çok yeniliklerin girmesi bekleniyordu açılan bu yeni kapıdan.

Osmanlı aydını, halkı uyaracak ve devleti gerekli alanlarda hizmete yöneltecek - batıda örneği çokça olan - fikir gazetelerinin yokluğunu görerek, bu konuda arayış içine girdi. Agâh ve Şinas Efendiler işte bu amaçla 1860 yılında TERCÜMAN-I AHVAL gazetesini kurdular, ilk sayısı 21 Ekim 1860 günü yayımlanan bu gazete, Batıdaki örnekleri gibi görevini yapan ve böylece kamuoyu oluşumuna çalışan ilk örnek oldu basın tarihimizde.

Tanzimat devrinin son on yılı içinde basın alanında görülen yeniliklerin bir değişik yönü de mizah gazeteleridir. Diyojen ve diğer örnekler
Diyojen
İlk mizah gazetemiz DİYOJEN (1870)kabul edilirse de daha önce bu alanda "TERAKKİ gazetesi 'Letaift Asar' adıyla haftanın Salı ve Cuma günleri mizah eki veriyordu. Yirmi para karşılığında satılan bu mizah ekleri TERAKKİ gazetesi aboneleri için ücretsizdi. Önceleri içeriği çekici olmayan bu mizah ekleri sonraları Batıdaki örnekleri gibi resimlerle mizah yapmaya özen gösterince ilgi toplamaya başladı. 1870'de 'Terakki Eğlence' adıyla ve yeni sıra numarası İle verilmeye başlanan bu mizah ekleri, Cuma günleri büyük boyda resimli; Salı günleri ise daha küçük, resimsiz olarak yayımlandı."

1870 yılında ASIR gazetesi de küçük boyda bir eğlence eki vermeye başladı. Tüm bu gayretler mizah gaze-telerine, başka bir anlatımla siyasi mizah gazetelerinin yayımlanmasına ortam hazırladı.

Gerçek anlamda siyasi mizah gazeteciliğimiz 1870'de DİYOJEN'le başlar. Bu gazetenin kapatılmasıyla aynı işlevi 1873'de ÇINGIRAKLI TATAR üstlenir, onun da kapatılması sonucu HAYAL yayımlanır.

İlk karikatürTeodor Kasap adlı Kayserili bir Rum tarafından yayımlanan Diyojen, aydın çevrelerde ilgiyle karşılanmış, kısa sürede aranan ve okunan bir gazete olmuştu. Diyojen'in başında nükteli yazılarıyla ün salan Âli Bey bulunuyor, ancak tüm yazılar Teodor Kasap'ın denetiminden geçiyordu. Diyojen'i yayımlamadan önce bir süre Fransa'da kalan Teodor Kasap, yurda döndüğünde İstanbul'da Âli Bey, Namık Kemal ve arkadaşlarıyla tanıştı ve onların da önerileriyle Diyojen'i çıkardı. O tarihlerde Osrfıanlı tahtında Abdülazlz bulunuyordu. Diyojen'de çıkan kimi yazılar Sultan'ı çok öfkelendiriyordu. Sonunda 1873 yılında Diyojen'i kapattı ve Teodor Kasap'ı hapse attırdı. Kayseri'den gelen babası Teo-dor'u kefaletle cezaevinden kurtardı. Artık Diyojen'i çıkaramayan Teodor Kasap Fransızcadan çeviriler yapmaya başladı. Moliere'nin 'Evare' adlı piyesini 'Pinti Hamit' adıyla Türkçe'ye uyarladı ve bastırdı. 'Pinti Hamlt' çok beğenildi ve tutuldu. Herkes, eserin adıyla Şehzade Abdulhamit'in kastedildiği inanandaydı. 1876'da Abdulhamit tahta çıkınca Teodor Kasap Avrupa'ya kaçmak zorunda kaldı. Daha sonraları yurda dönünce HAYAL adlı yeni bir mizah gazetesi yayımladı. HAYAL, 4 Ağustos 1876'da "kişileri yerdiği" gerekçesiyle kapatıldı.

Share/Save/Bookmark






-Olmaz itmeli
-Hayır itmeli. Anlamıyor musunuz?
-Canım anladım hem iteceğim hem yiteceğim hani ileri gitmeyecek miyiz ya!

Share/Save/Bookmark




26 Ağustos 2009 Çarşamba

"Eşşek Muhabbetleri" çıktı. "Hector" ve "Hera" ile konuşmalarını kitaplaştırdı


Süleyman Ergüçlü, “Hector” ve “Hera” ile konuşmalarını kitaplaştırdı


Cumartesi 09:07
15 Ağustos 2009
Yorum Yaz Yazdır Arkadaşına Gönder

Gazeteci Süleyman Ergüçlü’nün, kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan Karpaz’a elektrik götürülmesi konusunda yayınladığı köşe yazılarının bir derlemesi olan “Eşşek Muhabbetleri” isimli kitabı yayınlandı.
Kapak tasarımını Uğur Kaptanoğlu’nun yaptığı, “Söylem Ajans ve Basın Hizmetleri”nde basılan kitabın kapaktaki tam ismi “Kaybedilen Bir Davanın Hikayesi- Hektor ile Eşşek Muhabbetleri” olarak yer alıyor. Kitapta eşek Hektor ve kaplumbağa Hera ile sembolik konuşmaların da yer aldığı, toplam 36 yazı yer alıyor.
Ergüçlü, yazıları kitaplaştırıp yayınlama amacını, kitabın önsözünde şöyle özetledi:
“Bu kitap, 2006-2007 yıllarında, KIBRIS gazetesindeki ‘Platform’ isimli köşemde yayınlanmış Karpaz’la ilgili yazılarımın bir derlemesidir…
Bu yazılar, o dönemde, hükümetin, tüm tepkileri gözardı ederek Karpaz’ın dağına taşına, Milli Park olarak koruma altına alınması gereken bölgelere, en ilkel şekilde direkler üstünde, tellerle elektrik götürme projesine bir başkaldırıydı…
Ancak bütün tepkilere rağmen, proje büyük bir vurdumduymazlık içinde süratle gerçekleştirildi…
Bu kitaptaki yazılar, o dönemde bu projeyi iptal ettirmeyi amaçlıyordu… İlk başta oturup düşündüm… Bana göre bir felaketin başlangıcındaydık ve yazılarla çok etkili mesajlar vermem gerekiyordu… Dolayısıyla değişik bir yöntem seçtim ve Hektor adını verdiğim bir eşekle mektuplaşmaya başladım…
Bir tür fabl denemesi yapıyordum… Önce, Karpaz’daki özgür eşekleri temsil eden ‘Hektor’ isimli bir eşek karakteri yarattım… Sonra yine, bölgede yapılaşma olursa, Akdeniz’de çok az olan yumurtlama alanlarını kaybedecek olan Caretta Caretta kaplumbağalarını temsilen ‘Hera’ isimli bir kaplumbağa karakteri yarattım… Bir de hayali örgüt yarattım: ‘Karpaz’a Elektrik Götürmeye Andiçmiş Savaşçılar’ (KEGAS)…
Ve köşemde bu karakterlerle yazışarak konuyu ele aldım… Ama maalesef proje gerçekleşti…
Bugünün en büyük tehlikesi ise o güzelim bölgenin yapılaşmaya açılmasıdır… Bu kitap da bu yapılaşmaya imza atacakların en azından iki defa düşünmelerini, imza atacak ellerinin titremesini sağlamak amacıyla yayınlanmıştır…”



Share/Save/Bookmark

25 Ağustos 2009 Salı

Merzifon ve Eşşek neden birlikte anılır? Tarihsel bir izah..(Eşşek dergisi, Merzifoni vs, Baha Tevfik) Viyana hezimeti vs Balkan Hezimeti

“EŞŞEK” DERGİSİ


Meşrutiyetin ilânından sonra, oluşan hürriyet ortamı içinde Osmanlı toplumunda peş peşe gazete ve dergiler yayınlanmaya başlar.


Meşrutiyetten sonra Baha Tevfik (1881–1916) tarafından yayınlanan mizah dergilerinden en ilginci de, 1910 yılında yayınlanmaya başlayan “Eş şek” ismindeki mizah dergisidir.


Eski yazıda, “Eşek” kelimesindeki (ş) harfinin tam manasıyla çifteli olarak “eşek” okunması için “şedde” denilen bir işaretin kullanılması gerekirdi. Onun için, 1910 da çıkan “Eşek”, şiddetli eşektir.


Eskiden bir insanın bilgisizliğini, ahmaklığını abartmak ya da tam olarak anlatabilmek için:


“-Şiddetli eşektir” derlerdi.


“Eşek” dergisinin ilk sayısı, 16 Teşrinisani (Kasım) 1326 da çıkmıştır.


Gazetenin başında imtiyaz sahibi, yani şimdiki “sorumlu yazı işleri müdürü dediğimiz kişiler şöyle belirtilmişti:


Sahibi imtiyaz: Merzifonî , Müdiri mesul: Halil”


Merzifoni, bilindiği gibi, Merzifonlu demektir.


Merzifon da "marsıvan eşeği" (İngilizcesiyle "marsovan jack", "marsovan donkey") namlı cins eşekleriyle tanınmış bir yerdir.


Gazetenin idarehane adresi olarak da şu beyit yazılmıştır:


“Babıâli Caddesindedir ahır,

Numro dörttür, iş düşerse gel anır”.

Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.

İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir”.

Sermuharriri (başyazarı) Kıbrısî Don Kişot.

(Kıbrısında malum Karpat eşekleri meşhurdur. Ondan Kıbrısi demektedir)

Müdir-i edebî: Çimenderzade Faik.

Heyet-i tahririye (yazı kadrosu): Topal eşek, tırnağı karıncalı eşek, kaba kulak.


“Eşek” adı altında 16 sayı çıkabildikten sonra, mizah dergilerinin hemen hemen hepsinin başına gelen akıbet “Eşek”in de başına gelmiş kapatılmıştır.


Esasen “Eşek” ismiyle bir gazete imtiyazı almak da o zaman kolay olmamıştır.


Gazete sahipleri de sansür heyetinin bu isimde gazete neşrine müsaade etmeyeceklerini bildiklerinden bir hileye başvurmuşlardır.


Eski yazıda, eşek ile "gözyaşı" anlamına gelen “Eşk” diye imtiyaz vermiş, sonra kelimenin üzerine bir şedde koyarak gazete, “Eşşek” adı ile çıkarılmıştır.


“Eşek” gazetesi 16 sayı sonra kapatılınca, gazetenin sahibi bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir imtiyaz alıp “Eşek”i bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir gazete başlamıştır.


“Malûm” un başlığında şöyle bir resim vardı: Bir masa, arkasında bir eşek… Masanın üstünden, eşeğin yalnız iki uzun kulağı görünüyor.


Şüphesiz, eşeği ne kadar gizlerse gizlesinler, “Malûm” da “Eşek”in akıbetine uğramış, birkaç sayı sonra kapatılmıştır.


Ne hazindir ki, sansürün, yasağın, baskının, hür düşüncenin olmadığı ülkelerde yaratıcılık da böylece köreltilmiş oluyor.


“Eşek” in ilk sayısında, başyazı yerine çıkan şu fıkra da ilginçtir:


“İLK ANIRTI: Gayet açık fikirli bir zat, bir gün bir arkadaşına demiş ki:


—Yahu, bir oğlum doğarsa, ismini eşek koyacağım.


Arkadaşı cevap olarak:


-Tuhhaf!.. Dünyada bu kadar isim varken, eşek ismine ne lüzum var?


O zat da cevap vermiş:


-Evet lüzum var. Çünkü bu memlekette büyük adam olmak için eşek olmaktan başka çare yok.

“Eşek” dergisinde çıkan bir manzume aynen şöyle:

“Vay mübarek yine dörtnala şitadan geldi,

Gemi ağzında, param parça küheylan geldi,

Yık, dağıt, her ne dilersen onu yap hiç korkma,

Artık âlemde uğursuzlara meydan geldi!

Üç buçuk yılda dokuz ay seni ancak gördük.

Üst yanı eski devirden bile zindan geldi.

Kaynak: Ustura Dergisi (Günaydın) sayı: 19 sf: 14–1

Aşağıdaki, Baha Tevfik’in (1881–1916) çıkardığı “Eşek” dergisinin sayfalarında o zamanki dört sayfanın görünümünü sunuyoruz.(Üste de genç yaşta, 35 yaşında ölen Baha Tevfik görülüyor) Gerçekten, dergide bulunan resimler de, yazılar da, günümüzde bile zor bulunacak nitelikte çok ilginç. Demek ki, sansür belâsı olmasa insanımızın mizah ve yaratma gücü eşsiz.


Ne yazık ki, hoşgörüsüzlük ve sansür baskıları, edebiyat, mizah, resim, heykel gibi sanatlardaki yaratma gücünü azaltmış, engellemiştir.

Bu ilginç resimleri içeren Eşşek dergisi, günümüzdeki politikacıları taşlayarak yayınlansa idi, kim bilir kaç dava açılırdı.


Zaten günümüzdeki karikatüristler, yazarlar, çizerlerimiz hakkında peşkeşe davalar açılmıyor mu?


İşte bağnazca baskılar yüzünden, Osmanlıda ilk mizah dergisi Diyojen, 1870 yılında bir Osmanlı aydını olan Ermeni asıllı Teodor Kasap tarafından çıkarılmıştır.


Dede Korkut, Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Tuzsuz Deli Bekir; gibi nice mizah ve felsefe kültünün köklerinden gelmemize karşın, günümüz siyasetçileri, mizah ve karikatüre hoşgörüsüz davranıyorlar, bu tür karikatüristler, yazarlar hakkında yüklü miktarda tazminat davaları açıyorlar.


Bu durum da sanatçıların, yazarların yazma, çizme şevklerini kırmaktadır.


Mizahçılara karşı hoşgörülü olmalıyız ki, onların yaratma gücü artmış olsun.


Oysa bizde Özal ve Avrupa’daki siyasetçiler hakkında daha galiz karikatürler yayınlanmakta, onlar bu konuda çok daha hoşgörülülerdir.


Aşağıda eşşek dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:


(Bu eşek dergilerinin orijinalleri Millî Kütüphanede özel korumalı kitaplarla okunmakta, okuyucuya verilmemektedir).


Aşağıda “Eşsek” dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:

Yukarıda eşek gazetesinden alınmış sahifeler görülmekte. Günümüzde bile böyle bir mizah dergi veya gazetenin yayınlanması o kadar kolay değil. O devrin politikacıları her sayfada eşeğe benzetilmekte. Günümüzde ise, kediye benzetti diye karikatürcüler hakkında peş peşe davalar açılmıştır. Mizaha hicve ne kadar hoşgörülü olursak, mizahçılarımız, sanatçılarımız o denli daha fazla yaratıcı alacaklardır.




NEYZEN’DEN “EŞŞEK” GAZETESİNDE MÜLAKAT: “SÖVME HÜRRİYETİ” gibi garip iddialarda vardır.


9 Ağustos 1912 günlü “Eşsek” gazetesinde “sövmek” üzerine bir anket açılır.

Neyzen Tevfik(1879-1953) ankete şu cevabı verir: “Küfür lisanın tuzu biberidir. Sövmek müsekkin-i asaptır. Bazı kimseler, bilhassa matbuat sövmenin fena olduğundan bahsediyor. O büyük adamdır, sövülür mü? Diğeri küçük sövme cahildir. Sövme o ihtiyardır, sövme kadındır… O halde kime sövmeli? Sövme hürriyet olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes bi kaderi imkân sövmelidir”.

Kaynak: Türk Edebiyat Tarihi Cilt:4 Sf:53









Share/Save/Bookmark

Merzifon ve Eşşek neden birlikte anılır? Tarihsel bir izah..(Eşşek dergisi, Merzifoni vs, Baha Tevfik) Viyana hezimeti vs Balkan Hezimeti

“EŞŞEK”   DERGİSİ


Meşrutiyetin ilânından sonra, oluşan hürriyet ortamı içinde Osmanlı toplumunda peş peşe gazete ve dergiler yayınlanmaya başlar.


Meşrutiyetten sonra Baha Tevfik (1881–1916)  tarafından yayınlanan mizah dergilerinden en ilginci de, 1910 yılında yayınlanmaya başlayan “Eş şek” ismindeki mizah dergisidir.


Eski yazıda, “Eşek” kelimesindeki (ş) harfinin tam manasıyla çifteli olarak “eşek” okunması için “şedde” denilen bir işaretin kullanılması gerekirdi. Onun için, 1910 da çıkan “Eşek”, şiddetli eşektir.


Eskiden bir insanın bilgisizliğini, ahmaklığını abartmak ya da tam olarak anlatabilmek için:


“-Şiddetli eşektir” derlerdi.


“Eşek” dergisinin ilk sayısı, 16 Teşrinisani (Kasım) 1326 da çıkmıştır.


Gazetenin başında imtiyaz sahibi, yani şimdiki “sorumlu yazı işleri müdürü dediğimiz kişiler şöyle belirtilmişti:


“Sahibi imtiyaz: Merzifonî


Müdiri mesul: Halil”


Merzifoni, bilindiği gibi, Merzifonlu demektir.


Merzifon da "marsıvan eşeği"  (İngilizcesiyle marsovan jack,  marsovan donkey) namlı cins eşekleriyle tanınmış bir yerdir.


Gazetenin idarehane adresi olarak da şu beyit yazılmıştır:


“Babıâli Caddesindedir ahır,

Numro dörttür, iş düşerse gel anır”.

Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.

İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir”.

Sermuharriri (başyazarı) Kıbrısî Don Kişot.       (Kıbrısında Karpat eşekleri meşhurdur. Ondan Kıbrısi demektedir)

Müdir-i edebî: Çimenderzade Faik.

Heyet-i tahririye (yazı kadrosu): Topal eşek, tırnağı karıncalı eşek, kaba kulak.


“Eşek” adı altında 16 sayı çıkabildikten sonra, mizah dergilerinin hemen hemen hepsinin başına gelen akıbet “Eşek”in de başına gelmiş kapatılmıştır.


Esasen “Eşek” ismiyle bir gazete imtiyazı almak da o zaman kolay olmamıştır.


Gazete sahipleri de sansür heyetinin bu isimde gazete neşrine müsaade etmeyeceklerini bildiklerinden bir hileye başvurmuşlardır.


Eski yazıda, eşek ile "gözyaşı" anlamına gelen “Eşk” diye imtiyaz vermiş, sonra kelimenin üzerine bir şedde koyarak gazete, “Eşşek” adı ile çıkarılmıştır.


“Eşek” gazetesi 16 sayı sonra kapatılınca, gazetenin sahibi bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir imtiyaz alıp “Eşek”i bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir gazete başlamıştır.


“Malûm” un başlığında şöyle bir resim vardı: Bir masa, arkasında bir eşek… Masanın üstünden, eşeğin yalnız iki uzun kulağı görünüyor.


Şüphesiz, eşeği ne kadar gizlerse gizlesinler, “Malûm” da “Eşek”in akıbetine uğramış, birkaç sayı sonra kapatılmıştır.


Ne hazindir ki, sansürün, yasağın, baskının, hür düşüncenin olmadığı ülkelerde yaratıcılık da böylece köreltilmiş oluyor.


“Eşek” in ilk sayısında, başyazı yerine çıkan şu fıkra da ilginçtir:


“İLK ANIRTI: Gayet açık fikirli bir zat, bir gün bir arkadaşına demiş ki:


—Yahu, bir oğlum doğarsa, ismini eşek koyacağım.


Arkadaşı cevap olarak:


-Tuhhaf!.. Dünyada bu kadar isim varken, eşek ismine ne lüzum var?


O zat da cevap vermiş:


-Evet lüzum var. Çünkü bu memlekette büyük adam olmak için eşek olmaktan başka çare yok.

“Eşek” dergisinde çıkan bir manzume aynen şöyle:

“Vay mübarek yine dörtnala şitadan geldi,

Gemi ağzında, param parça küheylan geldi,

Yık, dağıt, her ne dilersen onu yap hiç korkma,

Artık âlemde uğursuzlara meydan geldi!

Üç buçuk yılda dokuz ay seni ancak gördük.

Üst yanı eski devirden bile zindan geldi.

 

Kaynak:  Ustura Dergisi (Günaydın) sayı: 19 sf: 14–1                       

 

Aşağıdaki, Baha Tevfik’in (1881–1916) çıkardığı “Eşek” dergisinin sayfalarında o zamanki dört sayfanın görünümünü sunuyoruz.(Üste de genç yaşta, 35 yaşında ölen Baha Tevfik görülüyor) Gerçekten, dergide bulunan resimler de, yazılar da, günümüzde bile zor bulunacak nitelikte çok ilginç. Demek ki, sansür belâsı olmasa insanımızın mizah ve yaratma gücü eşsiz.


Ne yazık ki, hoşgörüsüzlük ve sansür baskıları,  edebiyat, mizah, resim, heykel gibi sanatlardaki yaratma gücünü azaltmış, engellemiştir.

  

Bu ilginç resimleri içeren Eşşek dergisi, günümüzdeki politikacıları taşlayarak yayınlansa idi, kim bilir kaç dava açılırdı.


Zaten günümüzdeki karikatüristler, yazarlar, çizerlerimiz hakkında peşkeşe davalar açılmıyor mu?


İşte bağnazca dinsel kökenli baskılar yüzünden, Osmanlıda ilk mizah dergisi Diyojen, 1870 yılında bir Osmanlı aydını olan Ermeni asıllı Teodor Kasap tarafından çıkarılmıştır.


Dede Korkut, Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Tuzsuz Deli Bekir;  gibi nice mizah ve felsefe kültünün köklerinden gelmemize karşın, günümüz siyasetçileri, mizah ve karikatüre hoşgörüsüz davranıyorlar, bu tür karikatüristler, yazarlar hakkında yüklü miktarda tazminat davaları açıyorlar.


Bu durum da sanatçıların, yazarların yazma, çizme şevklerini kırmaktadır.


Mizahçılara karşı hoşgörülü olmalıyız ki, onların yaratma gücü artmış olsun. 


Oysa bizde Özal ve Avrupa’daki siyasetçiler hakkında daha galiz karikatürler yayınlanmakta, onlar bu konuda çok daha hoşgörülülerdir.


Aşağıda eşşek dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:


(Bu eşek dergilerinin orijinalleri Millî Kütüphanede özel korumalı kitaplarla okunmakta, okuyucuya verilmemektedir).


Aşağıda “Eşsek” dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:
 

 

 

Yukarıda eşek gazetesinden alınmış sahifeler görülmekte. Günümüzde bile böyle bir mizah dergi veya gazetenin yayınlanması o kadar kolay değil. O devrin politikacıları her sayfada eşeğe benzetilmekte. Günümüzde ise, kediye benzetti diye karikatürcüler hakkında peş peşe davalar açılmıştır. Mizaha hicve ne kadar hoşgörülü olursak, mizahçılarımız, sanatçılarımız o denli daha fazla yaratıcı alacaklardır.

  

 



NEYZEN’DEN “EŞŞEK” GAZETESİNDE MÜLAKAT: “SÖVME HÜRRİYETİ” gibi garip iddialarda vardır.


9 Ağustos 1912 günlü “Eşsek” gazetesinde “sövmek” üzerine bir anket açılır.

Neyzen Tevfik(1879-1953) ankete şu cevabı verir: “Küfür lisanın tuzu biberidir. Sövmek müsekkin-i asaptır. Bazı kimseler, bilhassa matbuat sövmenin fena olduğundan bahsediyor. O büyük adamdır, sövülür mü? Diğeri küçük sövme cahildir. Sövme o ihtiyardır,  sövme kadındır… O halde kime sövmeli? Sövme hürriyet olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes bi kaderi imkân sövmelidir”.

Kaynak: Türk Edebiyat Tarihi Cilt:4 Sf:53