“EŞŞEK” DERGİSİ
Meşrutiyetin ilânından sonra, oluşan hürriyet ortamı içinde Osmanlı toplumunda peş peşe gazete ve dergiler yayınlanmaya başlar.
Meşrutiyetten sonra Baha Tevfik (1881–1916) tarafından yayınlanan mizah dergilerinden en ilginci de, 1910 yılında yayınlanmaya başlayan “Eş şek” ismindeki mizah dergisidir.
Eski yazıda, “Eşek” kelimesindeki (ş) harfinin tam manasıyla çifteli olarak “eşek” okunması için “şedde” denilen bir işaretin kullanılması gerekirdi. Onun için, 1910 da çıkan “Eşek”, şiddetli eşektir.
Eskiden bir insanın bilgisizliğini, ahmaklığını abartmak ya da tam olarak anlatabilmek için:
“-Şiddetli eşektir” derlerdi.
“Eşek” dergisinin ilk sayısı, 16 Teşrinisani (Kasım) 1326 da çıkmıştır.
Gazetenin başında imtiyaz sahibi, yani şimdiki “sorumlu yazı işleri müdürü dediğimiz kişiler şöyle belirtilmişti:
“Sahibi imtiyaz: Merzifonî , Müdiri mesul: Halil”
Merzifoni, bilindiği gibi, Merzifonlu demektir.
Merzifon da "marsıvan eşeği" (İngilizcesiyle "marsovan jack", "marsovan donkey") namlı cins eşekleriyle tanınmış bir yerdir.
Gazetenin idarehane adresi olarak da şu beyit yazılmıştır:
“Babıâli Caddesindedir ahır,
Numro dörttür, iş düşerse gel anır”.
Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.
İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir”.
Sermuharriri (başyazarı) Kıbrısî Don Kişot.
(Kıbrısında malum Karpat eşekleri meşhurdur. Ondan Kıbrısi demektedir)
Müdir-i edebî: Çimenderzade Faik.
Heyet-i tahririye (yazı kadrosu): Topal eşek, tırnağı karıncalı eşek, kaba kulak.
“Eşek” adı altında 16 sayı çıkabildikten sonra, mizah dergilerinin hemen hemen hepsinin başına gelen akıbet “Eşek”in de başına gelmiş kapatılmıştır.
Esasen “Eşek” ismiyle bir gazete imtiyazı almak da o zaman kolay olmamıştır.
Gazete sahipleri de sansür heyetinin bu isimde gazete neşrine müsaade etmeyeceklerini bildiklerinden bir hileye başvurmuşlardır.
Eski yazıda, eşek ile "gözyaşı" anlamına gelen “Eşk” diye imtiyaz vermiş, sonra kelimenin üzerine bir şedde koyarak gazete, “Eşşek” adı ile çıkarılmıştır.
“Eşek” gazetesi 16 sayı sonra kapatılınca, gazetenin sahibi bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir imtiyaz alıp “Eşek”i bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir gazete başlamıştır.
“Malûm” un başlığında şöyle bir resim vardı: Bir masa, arkasında bir eşek… Masanın üstünden, eşeğin yalnız iki uzun kulağı görünüyor.
Şüphesiz, eşeği ne kadar gizlerse gizlesinler, “Malûm” da “Eşek”in akıbetine uğramış, birkaç sayı sonra kapatılmıştır.
Ne hazindir ki, sansürün, yasağın, baskının, hür düşüncenin olmadığı ülkelerde yaratıcılık da böylece köreltilmiş oluyor.
“Eşek” in ilk sayısında, başyazı yerine çıkan şu fıkra da ilginçtir:
“İLK ANIRTI: Gayet açık fikirli bir zat, bir gün bir arkadaşına demiş ki:
—Yahu, bir oğlum doğarsa, ismini eşek koyacağım.
Arkadaşı cevap olarak:
-Tuhhaf!.. Dünyada bu kadar isim varken, eşek ismine ne lüzum var?
O zat da cevap vermiş:
-Evet lüzum var. Çünkü bu memlekette büyük adam olmak için eşek olmaktan başka çare yok.
“Eşek” dergisinde çıkan bir manzume aynen şöyle:
“Vay mübarek yine dörtnala şitadan geldi,
Gemi ağzında, param parça küheylan geldi,
Yık, dağıt, her ne dilersen onu yap hiç korkma,
Artık âlemde uğursuzlara meydan geldi!
Üç buçuk yılda dokuz ay seni ancak gördük.
Üst yanı eski devirden bile zindan geldi.
Kaynak: Ustura Dergisi (Günaydın) sayı: 19 sf: 14–1
Aşağıdaki, Baha Tevfik’in (1881–1916) çıkardığı “Eşek” dergisinin sayfalarında o zamanki dört sayfanın görünümünü sunuyoruz.(Üste de genç yaşta, 35 yaşında ölen Baha Tevfik görülüyor) Gerçekten, dergide bulunan resimler de, yazılar da, günümüzde bile zor bulunacak nitelikte çok ilginç. Demek ki, sansür belâsı olmasa insanımızın mizah ve yaratma gücü eşsiz.
Ne yazık ki, hoşgörüsüzlük ve sansür baskıları, edebiyat, mizah, resim, heykel gibi sanatlardaki yaratma gücünü azaltmış, engellemiştir.
Bu ilginç resimleri içeren Eşşek dergisi, günümüzdeki politikacıları taşlayarak yayınlansa idi, kim bilir kaç dava açılırdı.
Zaten günümüzdeki karikatüristler, yazarlar, çizerlerimiz hakkında peşkeşe davalar açılmıyor mu?
İşte bağnazca baskılar yüzünden, Osmanlıda ilk mizah dergisi Diyojen, 1870 yılında bir Osmanlı aydını olan Ermeni asıllı Teodor Kasap tarafından çıkarılmıştır.
Dede Korkut, Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Tuzsuz Deli Bekir; gibi nice mizah ve felsefe kültünün köklerinden gelmemize karşın, günümüz siyasetçileri, mizah ve karikatüre hoşgörüsüz davranıyorlar, bu tür karikatüristler, yazarlar hakkında yüklü miktarda tazminat davaları açıyorlar.
Bu durum da sanatçıların, yazarların yazma, çizme şevklerini kırmaktadır.
Mizahçılara karşı hoşgörülü olmalıyız ki, onların yaratma gücü artmış olsun.
Oysa bizde Özal ve Avrupa’daki siyasetçiler hakkında daha galiz karikatürler yayınlanmakta, onlar bu konuda çok daha hoşgörülülerdir.
Aşağıda eşşek dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:
(Bu eşek dergilerinin orijinalleri Millî Kütüphanede özel korumalı kitaplarla okunmakta, okuyucuya verilmemektedir).
Aşağıda “Eşsek” dergisinden alınmış dört sayfada ilginç resimleri görülüyor:
Yukarıda eşek gazetesinden alınmış sahifeler görülmekte. Günümüzde bile böyle bir mizah dergi veya gazetenin yayınlanması o kadar kolay değil. O devrin politikacıları her sayfada eşeğe benzetilmekte. Günümüzde ise, kediye benzetti diye karikatürcüler hakkında peş peşe davalar açılmıştır. Mizaha hicve ne kadar hoşgörülü olursak, mizahçılarımız, sanatçılarımız o denli daha fazla yaratıcı alacaklardır.
NEYZEN’DEN “EŞŞEK” GAZETESİNDE MÜLAKAT: “SÖVME HÜRRİYETİ” gibi garip iddialarda vardır.
9 Ağustos 1912 günlü “Eşsek” gazetesinde “sövmek” üzerine bir anket açılır.
Neyzen Tevfik(1879-1953) ankete şu cevabı verir: “Küfür lisanın tuzu biberidir. Sövmek müsekkin-i asaptır. Bazı kimseler, bilhassa matbuat sövmenin fena olduğundan bahsediyor. O büyük adamdır, sövülür mü? Diğeri küçük sövme cahildir. Sövme o ihtiyardır, sövme kadındır… O halde kime sövmeli? Sövme hürriyet olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes bi kaderi imkân sövmelidir”.
Kaynak: Türk Edebiyat Tarihi Cilt:4 Sf:53