1 Ağustos 2009 Cumartesi

Fwd: [Merzifon] Harname (eşşekname) - Şeyh Galip (Tam metni izahlı ön sözlü kıymet...

Harnâme

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Harnâme, ünlü divan edebiyatı şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış bir mesnevidir.

Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi Sultan Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona Antalya Serinhisar ilçesine bağlı veya Nizip te bulunan barak türkmenlerinin ait bir köy olan (Tokuzlu Köyü)  kendisine hediye  etmiştir. 

Köye doğru yola koyulan Şeyhi, yolda eşkiyalar tarafından soyulmuş ve dövülmüştür. Bunun üzerine Harnâme'yi kaleme alır. Eser toplumun kötü yönlerini hicvetmektedir. Fakat bunu mizahi bir üslub ile yapmıştır.

Eser 126 beyitten oluşmaktadır. Divan edebiyatında hiciv eserlerinin ilk önemli örneklerindendir.Eşekname anlamına gelmektedir.

  1. türk edebiyatındaki ilk fabl, bir eşeğin öküzlere özenişi...
  2. şeyhii'nin pek alegorik mesnevisi; batının fabllarıyla karşılaştırılsa da anlatım zenginliği bakımından daha yeğdir bu eşekname..
  3. ataştan nağme diye güncelleştirebileceğimiz isme sahip şeyhi şeyi
  4. seyhi bu siiri, i. mehmed’i iyileştirmesi uzerine kendisine verilen timara giderken koyluler tarafindan bir guzel dovulmesini padisaha belirtmek amaci ile yazmistir... turk edebiyatinin ilk hiciv orneklerindendir...
  5. türkçesi esek kitabı (bazı yerlere göre eşekler kitabı) olan yapıt..
  6. prof. dr. faruk kadri timurtaş tarafından üzerinde uzun yıllar çalışılmış ve detaylı bir şekilde incelenmiş; 1970 yılında ise yine timurtaş tarafından içinde eserin transkripsiyonlu metnini, beyitlerin açıklamalarını, tıpkıbasımlarını ve de dil yönünden bütün incelemelerini barındıran bir kitap halinde okuyucuya sunulmuştur. kitapta hem eserde geçen eklerin bir dizini, hem de küçük bir sözlük bulunmaktadı
  7. eşeğe yazılan mektuplardan oluşur harname ince ironiler taşır. kendisinden hayli sonra yapılan shrek 'e beş çeker kanımca

Yük çekmekten şikayetçi, zayıf ve hasta bir eşek var. Oduna ve suya gitmekten bıkmış. Gece-gündüz üzüntü ve dert içinde. Öyle ağır yükler çekiyor ki, sırtında tüy kalmamış. Tüy şöyle dursun et ve deriden de eser yok.Dudakları sarkmış, çenesi düşmüş. O kadar zayıf ki arkasına bir sinek konsa yoruluyor. Kulağında kargalar, gözünde sinekler dernek kurmuş. Arkasından palanı alınsa, kalanı it artığından farksız. 

Birgün, sahibi ona acır, sırtından palanını alarak otlağa salıverir. Eşek orada öküzleri görür. Öküzlerin kılını çeksen yağı damlayacak kadar semizdirler. Bir devlet tacı gibi gördüğü öküzlerin boynuzlarına hayran kalır. Üstelik yular ve palan dertleri de yok. Şaşar ve kendi hallerini tasavvur ederek düşünür. Yaratılışta eşit oldukları halde, kendilerinin boynuzdan mahrum olmalarını manasız ve haksız bulur. Bu müşkülünü, ancak eşeklerin piri tanınan,gün görmüş, akıllı ve hakim eşeğin çözeceğini anlayarak ona başvurur. İhtiyar eşek kendisine şu cevabı verir : “Bu işin aslı basittir.Allah öküzü rızık sebebi olarak yarattı. Gece-gündüz arpa buğday işler, bunların hasıl olmasında uğraşırlar. Başlarında devlet tacı olması bundandır. Halbuki bizim işimiz, odun taşımaktır. Bunu göz önünde tutarsan bize boynuz şöyle dursun, kuyruk ve kulağın da fazla olduğunu anlarsın.” 

Zavallı eşek oradan dert içinde ayrılır. Fakat bu işin aslı kolaymış diye aslında memnun da olur . “ Artık ben de buğday işler, yazımı ve kışımı orada geçiririm.Ne zamana kadar odun ile dayak yiyeceğim, bundan sonra buğday işlemekle izzetler bulayım.” Şeklinde düşüncelerle dolaşırken yeşermiş bir ekin görür. Aşk ile yemeye başlar. Öyle saldırır ki , az zamanda tarla kara toprak haline gelir. Doyduktan sonra yuvarlanır ve sevincinden terennüme başlar. Tiz perdeden bağırması durumdan ekin sahibinin haberdar olmasına sebep olur. Tarla sahibi gelip de tarlasını mahvolmuş görünce, biçare eşeği döver. Bununla da hırsını alamaz; kuyruğunu ve kulağını keser. 
Eşek canı acı---rütük--- kaçarken yolda akıl danıştığı pir eşeğe rastlar. İhtiyar eşek halini sorar. Zavallı inleyerek der ki “ Boynuz umarak kulaktan oldum.” 

Şeyhi’nin Harname isimli risalesinin Türk Edebiyatında önemli bir yerinin olmasının ilk hiciv metni olarak kabul edilmesinin yanında Şeyhi’nin kuvvetli şairliği ile de ilişkisi vardır. Bir mesnevinin ihtiva etmesi lazım gelen tevhit, naat, padişah methiyesi, telif sebebi, esas hikaye, dua gibi kısımların bu küçük eserde mevcut bulunması ve kısımların şaşılacak derecede bir nisbet ve tenasüb ile yazılmış olması Şeyhi’nin şairlik başarısının göstergesidir. Şeyhi’nin eserde vermiş olduğu tasvirler çok güçlüdür. Eşeğin zayıflığı ve öküzlerin otlaktaki görünüşleri çizilirken göze,kulağa, zihne hitap eden canlı ve hareketli sahneler oluşturulmuştur. Bu yönü ile eski edebiyatımızda eşi az bulunur realist bir örnektir. 
Şeyhi, Harname’de tarihin başlangıcından beri insanların tartıştıkları kader kavramı ve bu kavramın insan hayatının seyrindeki yeri ve insanların bu kavrama bakışlarını, kadere karşı gelme ve bunun sonuçlarını işlemiştir. Bu konu insanların farklı derecelerle (karakter, bilgi, güç, sosyal statü, servet,vb. yönünden) yaratılmalarının önemli değil herkesin kendi yaratılmış olduğu ortamda herkesçe kabul edilmiş ortak değerlere göre davranmasından önemli olduğudur. 

İnsanların davranış ve hareketlerini kabul edilmiş değerlere göre değil de yaratılışın ve dolayısıyla kaderin getirdiği farklılıklara karşı çıkarak yapmaları halinde kaybedilenlerden olacakları anlatılmıştır.

bir eşek var idi zaif u nizâr 
yük elinden katı şikeste vü zâr
(zayıf, çelimsiz bir bedbin eşek vardı,
alemin yükünü çekmekten bitkindi gayrı)

gâh odunda vü gâh suda idi
dün ü gün kahr ile kısuda idi
(bazen odun, bazen su taşıyordu,
lakin sıkıntıdan çatlıyor,
her daim kahrediyordu kaderine)

dudağı sarkmış u düşmüş enek
yorulur arkasına düşse sinek
(dudakları sarkmış, çenesi düşmüştü eşeğin,
kıçına sinek konsa, yara zannediyordu,
yani o derece)

arkasından alınsa palanı
sanki it artığıydı kalanı
(yükünü çıkarınca 
darası sıfıra tekabül edecekti handiyse he)

bir gün ıssı eder himâyet ana
yâni kim gösterir inâyet ana
(bir gün sahabı iyilik etti ona
ve serbest bırakıp saldı çayırlara,
kocaman bayırlara)

aldı palanını vü saldı ota
otlayarak biraz yürüdü öte
(yürüyor eşeğimiz)

gördü otlakda yürür öküzler
odlu gözler ü gerlü göğüzler
(ah bir de baktı ki eşek, semiz öküz dolu ortalık,
göğüslerini gere gere dolanıyorlar üstelik)

har-ı miskin eder iken seyrân
kaldı görüp sığırları hayrân
(takıldı eşek,
baktı durdu sığırlara mel mel)

ne yular derdi ne gâm-ı palan
ne yük altında hasta vü nâlân
(öküzlere hasta olan eşek, 
amanin dedi: 
ne yük, ne de yular dertleri var bu deyyusların)

acebe kalır ü tekeffür eder
kendi ahvâlini tasavvur eder
(şaşırıp kendi halini düşündü eşek tabii,
allahın öküzüne bak ulan, dedi içinden)

ki biriz bunlarunla hilkatde
elde ayakda şekl ü suretde
(hem bende de aynı kol-bacaktan var ne yani,
vay öküzoğlu öküzler diye sitem etti)

var idi bir eşek ferâsetli
hem ulu yollu hem kiyâsetli
(hadiseye muhteşem bir eşek 
duhul oldu bu esnada)

ol ulu katına bu miskîn har
vardı yüz sürdü dedi ey server
(bizim eşeğin de aklına geldi bu bilge eşek,
hemen davrandı, akıl almak için süründü bilgeye)

sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
müşkülüm var keremden itgil hall
(dedi ki: sen müthiş, fevkalade bir eşeksin,
anlatmaya kelime bulamıyorum yani;
n'olur derdime bir çare bul eşekzadem)

bugün otlakda gördüm öküzler
gerüben yürür idi göğüzler

yok mudur gökde bizim ıldızımız
k'olmadı yer yüzünde boynuzumuz
(anlattı uzun uzun 
öküzlerin gergin vücut ölçülerini;
akabinde de: yok mudur bizim 
gökte zodyak’a bağlı burcumuz,
da olmadı yerde bir cilalı boynuzumuz, 
diye ağlandı bizimki)

böyle verdi cevab pîr eşek
k'iy belâ bendine esir eşek
(bilge eşek şöyle bir gerindi ve
dedi ki: ey belasını bulmuş eşek)

dün ü gün arpa buğday işlerler
anı otlayıp anı dişlerler
(o dandik öküzler, her gün arpayla, 
buğdayla oynaşıyorlar,
bön bön trenin icat edilmesini bekliyorlar;
başka bir olayları yok, 
a benim beyni düdük yiğenim, 
manyadın mı sen ayol)

bizim ulu işimiz odundur
od uran içimize o dûndur
(hem bizim odun işinde 
acayip para var angut eşek, 
hele sen bir gör, 
şu iki-üç yıl içinde patlayacak odun piyasası,
ey deli eşek, hadi de get bozma kafamı,
diyerek de bitirdi bilge eşek)

döndü yüz derd ile zaîf eşek
zâr ü dil-hasta vü nahif eşek
(e anladınız herhalde: 
eşeğimiz ziyadesiyle mahzun)

varayın ben de buğday işleyeyin 
anda yayılıp anda kışlayayın
(bizim eşeğin aklı hala buğdayda, arpada,
konuşup durdu kendi kendine)

gezerek gördü bir göğermiş ekin
sanki dutardı ol ekin ile kîn
(bu arada gezerken serpilmiş güzel ekinleri gördü,
gördükçe dellendi, 
hırsından çatlayacak gibi oldu tabii)

eyle yedi gök ekini terle
ki gören der zihî kara tarla
(ekinlere öyle bir daldı ki bizim haset eşek,
hepsini anında hacamat ederek yedi,
oh üstümüze afiyet)

başladı urlayıp çağırmağa
anub ağır yükün anırmağa
(taşıdığı yükleri hatırlayarak ilendi geçmişine, 
bas bas bağırdı olduğu yerde)

çıkarır har çün enkerü'l-esvât
ekin ıssına arz olur ârasât
(en bet sesiyle çığırırken eşek,
mal sahabı da hadiseyi çakozladı elbet)

ağaç elinde azm-i râh etdi
tarlasın göricek bir âh etdi
(elinde sopa yola çıktı sahip,
tarumar olmuş tarlasını görür görmez 
çok pis bedbaht oldu tabii;
ilençle veryansın etti:
vay seni gidioğlu gidi,
gayrısına soktuğumun müsibet hayveni)

daneden gördü yeri pâk olmuş
gök ekinliği kara hâk olmuş

yüreği soğumadı söğmeğ ile
olımadı eşeği döğmeğ ile
(sahip, eşeğe önce ana-avrat dümdüz gitti,
lakin kesmedi tabii bu kadarı sahibi, 
odununan da bir güzel benzetti bizim akılsız eşeği,
eşek sudan gelinceye değin dövdü bir güzel,
eh dövülen eşek olduğu içün de,
eşek suya hiç gidemedi,
e gidemeyince dönemedi de bittabii, ah ah)

bıçağını çekdi kodi ayruğunu
kesdi kulağını vü kuyruğunu
(yine hıncını alamadı elbet sahip,
bıçağınan kesti eşeğin kuyruğunu, kulağını)

kaçar eşek acıyarak cânı
dökülüp yaşı yerine kanı
(e malumunuz)

uğrayu geldi pîr eşek nâ-gâh
sordı hâlini kıldı derd ile âh
(o anda bilge eşek damladı ortama,
ve sordu: 
n'oldu sana beyle a benim eşek yiğenim)

bâtıl isteyü hakdan ayrıldım
boynuz umdum kulaktan ayrıldım
(bizim eşek zırladı vor vor; ve:
istedim hakkım olmayan bir muz, 
kulaktan oldum takacakken bir çift boynuz,
diyerek anırdı uzun uzun..)
...

efendim, işbu manzum öyküyü, harname'nin "münâsebet-i hikâyet" adlı bölümünden devşirdim, çevirdim naçizane.. aslına da gayet uygundur elbette, noktasıynan virgülüynen..

  1. münasebet-i hikayet bölümü, çeviriye kafiye kasan bir çalışma örneği ile de anlaşılabilen eser. sonuna eklenen yararlı bir yama da barındırıyor.

    esegin boynuzu
    ciliz, geberik bir esek vardi,
    yük çekmekten anasi aglardi.
    bazan odun çeker,
    bazan su tasirdi.
    gece-gündüz angaryadan,
    ölesiye sıkılırdı.
    o kadar agirdi ki yükler,
    kalmamisti teninde tüyler.
    tüy de ne ki,
    kalmamisti et ve deri,
    kana belenmisti bütün teri.
    onu böyle görenler;
    derme çatma bir iskelet yürüyor derler.
    dudak sarkmis, çenesi düsmüs,
    kiçina sinek konsa sanki ölürmüs.
    gözü bir avuç saman görünceye dek,
    teni kiyim kiyim saçilirdi tek tek.
    kargalar kulaginda toplanir,
    sinekler gözünün yaginda dolanir.
    sirtindan palani alinsa, geri kalan,
    sanirdiniz it artigi kadar falan
    . bir gün, sahibi ona bir iyilik eder, 
    'haydi biraz otla esek', der.
    sahibi palani alip otlamaya saldi,
    esek biraz ileriye yol aldi.
    otlarken birden öküzleri gördü,
    onlarin gözleri atesli, gögüsleri gergin,
    sanki kendisi kördü.
    otlari durmadan sömürüp yutar,
    kilini çeksen adeta yag damlar.
    boynuzlari, bazisinin ay gibi,
    kiminin de halka halka yay gibi.
    bögürüp seslerini saliverirler,
    daglar taslar yankilarla çin çin öter.
    miskin esek bakinarak dolasti,
    sigirlarin bu haline çok sasti.
    kah yürür kah dinlenirler huzurla,
    konaklari olurdu bazan kislak bazan yayla.
    ne yular derdi vardi onlarin ne palan,
    ne yük altinda inlerlerdi el aman!
    esek der ki 'biz bunlarla yaradilista biriz', 
    'el, ayak, bas, göz, sanki ikiziz'.
    'o halde bunlarin basina neden taç layiktir?'
    'bizim açliktan ve dayaktan hayatimiz kayiktir?'
    'gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay etti',
    'fakat bunlarin boynuzlarini kim hilal etti?'
    düsündü: 'eseklerin bilgesi falancadan baskasi,
    çözemez sikintimi, yok bunun artik sakasi'.
    gerçekten bilge bir esek vardi,
    zekiydi, sikintiyi hemen anlardi.
    yükler altinda yaglarini bitirmis,
    çok çaglar görüp hayatini geçirmis.
    girerken nuh peygamberin gemisine,
    kuyruguyla yol vermisti seytanin iblis'ine.
    ölüp dirilirken üzeyir peygamberle esegi,
    yere ben serdiydim dermis, yorganiyla dösegi.
    sesinin güzelligi, ustaligi, bilgeligi,
    hayrandi ona mesih'in bile esegi.
    kulagindan kurtlar korkardi,
    çomagindan aslanlar tirsardi.
    bizim miskin esek, üstadina ulasti,
    yüz sürdü, sanki ayaklarina bulasti.
    dedi, 'sen esekler içinde en olgun ve bilgesin', 
    'akillisin, yaslisin, ustasin, bir simgesin'.
    'bulacaginiz çözümle gidecek kötülük, fitne',
    'diyecekler sagir, o zaman deccal'in esegine'.
    'inananlarla birlikte dogruya ulasirsin',
    'tanri yolundakilerin serefini tasirsin'.
    'soyun sopun mesel olup söylenir',
    'ediplere bile sözlerin hos gelir'.
    'kuskusuz sen eseksin, bilgesin, büyüksün', 
    'benim derdimi hallet de birazcik yüzüm gülsün'.
    'bugün otlakta gördüm bazi öküzler',
    'gergindi gögüsler, ileriye bakiyordu gözler'.
    'her biri semiz ve kuvvetli',
    'içleri, dislari yagli ve etli'.
    'ustad, sebebini söyle bu fukaraya',
    'sultanlik taci neden nasip oldu o surekaya?'
    'gökyüzünde yok mu bizim yildizimiz?',
    'yeryüzünde olmadi bir tek boynuzumuz?'
    'esek nasil olur da öküzden daha alttadir',
    'insan der ki; esek yük tasir, üst kattadir'.
    'çalismakta madem biz ustayiz',
    'boynuzumuz neden yok, neden yastayiz?'
    koca pir esek sözlerine söyle basladi,
    bela bagina tutsak olmus diye bizimkini hasladi.
    bu isin aslini dinle dedi, merakin çoksa,
    sebebi anla, aklinda bir noksanlik yoksa.
    allah öküzü yaratti, eksikleri akildi,
    onlari dünyaya faydali kildi.
    onlar gece gündüz bugday islerler,
    bugday otlarlar, bugday dislerler.
    bütün bunlara sebeptir öküzler,
    allah vermistir onlara izzetler.
    devlet taci baslarina konuldu,
    içleri ve dislari et ve yag doldu. 
    bizim isimiz odun tasimaktir,
    bu degersiz nesneyle yasamaktir. 
    gerçegi söylemek gerekirse, varsa hukuk,
    boynuz ne ki, fazladir bize kulak ve kuyruk.
    dertli esek, ciliz, geberik ve hasta gönüllü,
    ulu esegin yanindan daha da dertli döndü.
    dedi ki gerçekte bu isin asli kolaydi,
    çünkü olayin kitaptaki yeri açiklandi.
    gireyim ben de bugday isleyeyim,
    o iste yazlalayim o iste kislayayim.
    neden odun isleyip dayaklara durayim,
    onlar gibi bugday isleyip yücelikler bulayim.
    az ilerde yesermis bir ekin tarlasi vardi,
    esek sanki düsmandi, ekine kin tutardi.
    heyecanla hirsla ulasti ekine basladi islemeye,
    bazan ayagiyla çignemeye, bazan dislemeye.
    yesermis arpayi gördü aç esek,
    canina ilaç buldu dertli esek.
    arpayi kavradigi gibi koparirdi,
    toprak da esek yüküyle aparirdi.
    yesil ekini öylesine kemirdi kaldi orasi kapkara,
    gören dedi neden ekilmemis ki bu tarla.
    karni doyunca müzige dadandi,
    agnandi, sevinçten yuvarlandi.
    basladi türkü çagirmaya,
    geçmisi hatirlayip anirmaya.
    namesiz mutluluk gam olur diye, 
    makamlarda gezdi verdi kendine hediye.
    costukca costu ahengi bozdu,
    sapitti, halt etti,
    cihanin en çirkin sesini yükselttikçe yükseltti.
    ulasti sonunda seslerin en çirkinine,
    o dakka durum malum oldu tarla sahibine.
    eline sopayi aldi çikti yola,
    tarlanin halini görünce beyni verdi mola.
    gördü ki tarla olmus bir kara,
    çildirmasin da ne yapsin fukara.
    sövdü, saydi yüregi sogumadi,
    esegi dövdü yine teskin olmadi.
    biçagi çekti, birakti çomagini, bacagini,
    kesti garip esegin kuyruguyla kulagini.
    esek kan agladi kaçarken,
    cani yanarak arayi açarken.
    pisman oldu esek, anasindan dogduguna,
    öküz olmadan boynuza talip olduguna.

    kissadan hisse olsun bütün odun isleyene,*
    boynuz nasip olmaz her bugday disleyene.*

    divan sairi seyhi'nin (ölümü 1431) 'münasebet-i hikayet' siirinden uyarlanmistir.
    * uyarlayan tarafından eklenmiştir.
    kaynak: divan siiri antolojisi, bilgi yayinevi, 1983

    http://www.komikparti.org/default.asp?id=30

1 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.